Bugün iki senedir görüşmediğim bir arkadaşla görüştüm. Özlemişim. Uzun uzun sohbet ettik, çıktık beraber dolaştık.
Neler yaptık şu an neler yapıyoruz diye konuşurken konu konuyu açtı. Geçmişimde bıraktığım biri gündeme geldi.
Yavaş yavaş adım atarak oluşturulan bir arkadaşlık. Ya da ben öyle olduğunu zannetmişim.
Ne yazık. Üzüldüm sana. Yaptığına ve kararına.
Bugün konuştukça hakkında, üzüntümün ve anlam veremememin kızgınlığa ve acımaya dönüştüğünü fark ettim.
Neler paylaştık. Ne çok güldük, ne çok ağladık. Hiç birşey gizli değildi.
İdealleri olan, karakterli,kuralları olan dürüst ama bir o kadar da duygusal. Ama şahsına münhasır bir ESEREKLİ olduğunu görememişim.
Bir çok konuyu bilirsin veya paylaşırsın hem de uzun zaman. Sonra karşı taraf bir oyunda tekme yiyip canı yanmışçasına " banane ya ben oynamıyorum" der. Halbuki canı yanan kimdir?
Arkadaşım oyunu bitiriyorsun bundan haberim yok. Arkadaşım oyunu bitiriyorsun oyunu esas kuran böyle birşey istemiyor. Sen bilirsin arkadaşım. Kendi eden kendi bulur.
Günler günleri kovalarken sen orda öyle ben kraliçeler gibi kazıyarak oluşturduğum kendimi ve hayatımı bütün güzellikleriyle yaşıyorum. Ben çok mutluyum, umarım sen de diyorum. Ben sen değilim ve hiç bir zaman da olamam. Zaten olmak ta istemem. O yüzden iyi melekler umarım sana da uğrar.
Bu yazıyı okurken anılarımda bıraktığım birkaç kişiyi buldum. Nasıl da koymuştu bana, habersiz oyundan çekilmeleri. Sonrasındaki kırıklıklar elbette tamir oluyor, zaman o pembe muşambasını örtüyor sessizce. Ama içinde kalıyor insanın be Betül. Hani ne kadar kabullenmesek de o iç acısı ne denli küllense de yok olmuyor. Bugününe etken değil elbette, ama anılarına etken. Kraliçe ya da kral olabiliyoruz ama onlar huzurumuzda değiller ki. Terkeden bavuluyla birlikte hep bir şeyleri alıp gidiyor aslında, kullanmadığımız bir tişörtü, atmayı düşündüğümüz kazağımızı... Yenisini alsak da, başkasını örsek de içimizde bir yan o eskilerle kalıyor.
YanıtlaSilÇırılçıplak kalmak zordur birisinin karşısında, saklamadan, kendimize garanti bir yer bırakmadan, güvenerek, kendimizi vererek. İşte risk de burda başlıyor çıplakken savunmasızızdır çünkü...
Yazmayı unutmuşum; bu göz o anın donmuş karesinde ama yaşıyor gibi. Uzun süre bakınca gerçekten yaşanmış bir hayatı barındırıyor. Dahası diğerini görmesek de iki gözü barındırıyor gibi. Bu gözler kiminse hiç yaş almayacak gibi...
YanıtlaSilAklımızın bir köşesinde kalıyor gerçekten.
YanıtlaSilBana ait o gözlerden en azından kimseyi mutlu edecek yaşlar yok artık.
Gözlerin sana ait olduğunu hiç düşünmemiştim, şaşırdım doğrusu. Bu şaşkınlığıma sanırım kendimden pay biçmeliyim, şu ana dek hiç fotoğrafımı koymadım, kimseler göremedi beni yazıştığım ya da yazışmadığım. Bazen kendi yansımamızla algılayabiliyoruz karşı tarafı.
YanıtlaSilBen ikili bir anlam yüklemiştim "yaş"a, hani hiç ağlamayacak ve hiç yaşlanmayacak anlamındaydı "yaş almamak". Ama söylemin çok derindi, birinin üzüntüsü diğerinin sevinci oluyor, ne garip...
Bazen hayatı yeni öğrenen çocuk olmak istiyorum, tüm kelimelerin değiştirilmemiş o saf anlamlarıyla içine koyan. Ama bazen de birisinin süzgecinden geçip, ruhunu kattığı anlamlarıyla seviyorum kelimeleri.
Kendimi saklamak istemedim ki:)
YanıtlaSilKendi yansımanla çok güzel,akıcı ve farklı yorumlar ,yüreğine sağlık.