Bir karar versen diyorum. Ne istiyorsun? Benden, kendinden ne bekliyorsun? Adın ne senin? Sevgili misin? Sevilebilir misin?
Hem bu kadar çok sevmek isteyip, hem benden bu kadar nefret etmeyi nasıl becerirsin?
Egonu mu yaralıyorum? Ne zaman karşına geçsem, tırnaklarını çıkarman bu yüzden olmalı!
Hayalindeki kadın ben değilim, olamam da! Sen bir çamura şekil verir gibi şekil vermek istiyorsun, ama ben çamur değilim ki.
Senden önce kesildim, biçildim, fırına bile verildim.
Yanarak, kavrularak buldum şu halimi. Gözümün kenarına senden önce gelip oturdu çizgiler.
Bütün biriktirdiklerimle ezdim kalbimi.
Seçtiklerim ve yaşadıklarım kadarım, aslına bakarsan onlarsız bile çok fazlayım.
Bu dünyaya bile alışamamışken ruhum, seninle anlaşamamışız; çok mu?
Kendimi acıtarak öğreniyorum kimi zaman hayatı. Rendeleniyor elim, kolum, bacağım. Sınandıkça bileniyorum.
Sen biraz vazgeçsen egonun büyüklüğünden, bu kadar kendini ispat etmek derdin olmasa mesela, kabullenebilsen; güzel olurduk belki yan yana!
Her ne kadar şeklimi almış olsam da, belki bir çiçek deseni eklerdin üstüme. Biraz renklenirdim. Öğreneceklerimiz vardır mutlaka birbirimizden.
Bir adım sen gelsen, iki adım ben, buluşsak sana yakın bir yerde.
Madem bu kadar kuvvetli kimliklerimiz, sınırlarımızı aşmadan sevsek kalplerimizi, olmaz mı? İktidarı, güç savaşını bir kenara koyup, birlikte çoğalsak, olmaz mı?
Bu söylediğim diğerinden daha zor, değil mi? Kaptırıp gitmek varken alışılmışa, bunca uğraşa kimin hali var?
Boş ver hepsini! Sen, içindeki o korkmuş çocuğu saklayan kocaman adam, ben yalnızlığını gizleyen güçlü kadın; yaşar gideriz kendi yollarımızda. Zordur beraber aynı yolda yürürken yaşamak; çünkü göz göze gelince ayna oluyoruz birbirimize...