26 Kasım 2010 Cuma

ESNE ESNEE ESNEEE


"Kişisel Eksiklik Sayısı Altı’nın en belirgin özellikleri kendine dönüklük, kendi çıkarları çerçevesinde gelişmiş amaçlar ve zaman zaman da acımasızlık olarak kendini gösterebilir. Bireysel çıkarların ve hedeflerin ön planda olması, bencilliğin ve egoizmin ortaya çıkmasında önemli bir etkiye sahiptir. Kişisel Eksiklik Sayısı Altı olan insanların duygusal paylaşımlara girebilmeyi, sevdiğini kabul edebilmeyi ve insanlara karşı esnek olabilmeyi öğrenmek temel gereksinimleri arasındadır."

Sıkıntıdan bilgisayar başından o sayfadan o sayfaya gezinirken -msn yaşam- sayfasında burç yorumları, ora bura derken sayıların adınıza ve doğum tarihinize göre hesaplanan test gibi bişeyler buldum.
Bir bakayım dedim, verileri girdim çeşitli yorumlar vardı biride yukarıdaki yorumdu. Başlığıda Kişisel Eksiklik Sayınız.
Okurken hiçde yanlış olmayan çıkarımlar vardı.
Gerçi herzaman burçların veya o tip yorumlamaların zaten herkesin iç dünyasını yansıttığını bir sürü şey yazıp veya söyleyip senin içinden birşeyler bulduğunu ve hah işte gördün mü bak bu beni anlatıyor dendiğini hep duyarım.
Yukarıdaki yorum genel olarak herkeste ratlanan kişisel bir özellik olabiliyor.
Ama dikkatimi çeken haftalar önce bir arkadaşıma 'nasıl esnek olunur' diye sorduğumu hatırlattı.
Evet esnek olabilmeyi öğrenmek güzel olurdu.
Sadece tek birşey arzu ederdim, o lastiğin diğer ucundan tutmak isteyenlerde bir parçacık olsun aynı çabayı göstersin.
Ama özellikle bize zarar veren özelliklerimizi törpülemek zor oluyor. Çünkü; iyisiyle kötüsüyle dile kolay 38 yıl nasırlanmış herşey arkadaş.

Velhasıl kelam;
2 gündür Paul Auster in Görünmeyen adlı eserini okuyorum( bu arada etiketmi yoksa linkmi verilir nasıl verilir biri bana öğretirse yapıcam,o yüzden kusuruma bakmayın).
Birinci bölümde bir paragrafında beni bana tanımlayan (bu adamın kitaplarında hoşuma gidende bu, kendini keşfediyorsun) çok güzel ama bir o kadar da canımı acıtan bir ifade vardı:
Kendi cümlelerimle aktarıyorum.

-İçimde bir öfke kabarıyor, bu ikinci yüzümü ortaya çıkarınca her an patlamaya hazır, kendi öfkemden zevk alan biri olduğumu anlayınca irkiliyorum.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Hayata Çelme Takma Sırası BENDE

35 yaşından sonra güzelliğimi kullanmayı öğrendim sayelerinde.
Ama buna sebep olan ismi olan- olmayan herkese çok teşekkür ederim.
Senelerdir boşu boşuna mı uğraştım diye düşünmüyor değilim. Yani üzüldüm, ezildim, yok sayıldım (sürekli böyle değildi tabi ki) imdat boğuluyorum dedim sesimi duyan olmadı.
Baktım ki hanfendilikle, güzellikle (en azından ben beceremedim) olmuyo arkadaş.
Ne yaptım?
Nasıl yaşadım?
Nasıl uyudum?
Ne yedim ne içtim? Sorgulama başladı yahu, kendimi farketmeye başladım. ( Bu ne demek şimdi kendini farketmek. Acaba sevmek,önemsemek,herşeyi -iyisiyle doğrusuyla- kendimin yaptığını farketmek mi?).

Bugün bakıyorum ( tabi ki son karar bana aitti ve o akıl benim kafamın içinde vardı) sesimi duyurmak için yaptıklarım bazı hatalar yapmama sebep oldu. Bazen büyük, bazen ufak hatalar.
O hatalardan ders aldım ama yeni hatalar yaptım, yaptım, yaptım.
Ama çok güzel günlerimde olmadı değil. Hayatımın güzelliklerine ve güzel taraflarına haksızlık etmemeyeyim. O tarafın getirisi olmasaydı bu gücü kendimde bulamazdım. Sadece bazı şanslılardan değildim. O yüzden sadece ekmek değil  fırınlar yemeği öğrendim:)

Gelelim şu güzellik meselesine;
Belki ters yerden başladım. Yani önce fiziksel güzelliğim için adımlar  ( bu arada eksik bilgi vermiş olmamak için: 30 yaş civarından itibaren hiç yapmadığım kadar işimde çok çabaladım 6-7 senelik uğraşlar özgüven adımlarımı sağlamlaştırma yolunda adım atmamamı sağladı) attım. Tabiki zihinsel ve bedensel sağlıma da ilgi göstermeliydim.  İnsan belli bir yaştan sonra da olsa dengeli beslemeli her açıdan kendisini. Sonra doğru insanlar, doğru kararlar ve doğru adımlar artık şans benim ellerimde.
Bunları yaşamam gerekiyormuş. Bugüne kadar çelme takmaya çalışan ve bundan sonra da çelme takmaya çabalayacaklara öncelikle teşekkür eder, allah kolaylık versin derim.

UNUTMAMALIYIM : HER NE OLURSA OLSUN bunlar ben var olduğum için var (olumlu olumsuz). Hayatı  ve kendimi seviyorum.

18 Kasım 2010 Perşembe

Ya evet evet yaşımız ve tecrübemiz yaşlanıyor. Hele iki üç kadeh de devirince iyice hissediyorsun yaşı ve yaşamı:)

Oğluma annem gibi konuşuyorum, kayınpedere çocuğum gibi akıl veriyorum, bayram gibi günler çocukluğumu aklıma getiriyor. Allahım neler oluyorrrr??

Ancak gönül çocuklar gibi şen ,oğlum gibi enerjik:) Mutluyum. Ama mutsuzda olsam aynaya baktığımda yaşlanmayan içim. Güzel şey yaşlanmamak vesselam.

Lacivert fiyonklu bayram ayakkabılarım, oyuncak farem, bebek doğanım bi yanda bir yanda hayatın gerçekleri...
 Ayılmak, uyanmak istemiyorum

Nerden nereyeeee
aslında aklıma elen annem gibi olmayacağım düşüncesiydi ama gerçekten dalllldannn dala atlıyorum yahuuu.
Oooo yüzden annem gibi olmayacağımı başka zaman dile getirsem daha iyi olacak.

Sevgiler:)))

13 Kasım 2010 Cumartesi

ESSAH MI?



Hayat kulağıma fısıldıyor. o kadar çok şey fısıldıyor ki aslında hiçbirşey duyamıyorum.
Duymayanların dünyasında artık bende duyamıyorum galiba.
Yooook arada bir fark var kafamda o kadar çooook cümleler var kiiii duymakta zorlanıyorum.
Allah  sesleri algılayan ama bunları işine göre yorumlama becerisi vermiş bencil insanlara, hayatı tek başına yaşamayı marifet sayan insanlara kolaylık versin.
Artık kızamıyorum böylelere. Sadece üzülüyorum. Napimmmm???

Eğer hayat karşınıza alçakgönüllü, düşünceli, bilgisini kullanma becerine sahip, gerektiği zaman olgun olabilen insanlar çıkarsa şaşırıp kalmaz mıydınız???

Ama karşımıza böyle insanlar çıkmıyorsa bir sebebi vardır belki. Yeterince pozitif , yeterince kendimize dürüst değilizdir belkiiii...

Yanlış yapıyoruz  galiba veya yapıyorum. Birşeyi farkettim( tabiki bu suyun kaldırma kuvveti gibi önemli bir keşif değil. sadece bugüne özel farkındalığım).
 Hayatımızı seçimlerimizle ve kararlarımızla şekillendiririz. Bize düşen seçimlerimizi karar verdikten sonra değil vermeden önce düşünmek. Evet evet neden üzüldüğümü buldum.


Hayatımızı şekillendirmek bizim elimizdeeeeee...

11 Kasım 2010 Perşembe

İSTİYORUM



O kadar çok yapılası şeyler varki...

Ama bugün yattım- sabahki bir saatlik alışverişi saymıyorum-yattım, yattım. Ne karnımı doyurdum, ne nefsimi.

Halbuki ne çok şey yapasım vardı. Oturamadım, okuyamadım, yazamadım, seyredemedim, konuşamadım.
Öylece  yattım. Gözlerimi kapadım balkondan içeri giren temiz havayı içime çektim, çektim.
Sonra bir baktım. Sahilde çakıl taşlarının üstünde oturuyorum, ayaklarım çıplak. Denizin hafif dalgası ayaklarımı yalıyor.
Ne rahatlacıııı:))
O durgun suyun içinde olmalıyım, vücudumun her noktasında o ılık suyu hissetmeliyim. Sanki sevdiğin birine adım atar gibi süzülmeliyim onun içinde......


9 Kasım 2010 Salı

UMUT


BUGÜN SIKILASIM, ÜZÜLESİM VAR BİRAZ.
DANALAR BOSTANI MI GİRDİ NE??. KOV BETÜL KAKA DANALARI, GÜZEL ŞEYLER DÜŞÜNME ZAMANI.

İçimdeki huzurun büyük bir parçası olan oğlumu düşündüm. Bebeklik günleri aklıma geldi. İlk iki yılımız zor ama çok zor geçti.
Uykusuz geceler,yemek yerken kusma nöbetleeri veee geç konuşan bir bebeğim vardı.

 Geç konuşmaya başlaması güzel diyaloglara sebep oldu.

Henüz tam kelimeler yoktu.Yaklaşık 10-15 kelimeyi tam olarak söyleyebiliyordu.
Mesela her akşam pencere pencere dolaşıp dışarı bakma seansımız vardı. Diyeceksiniz ki neden?
Çünküüüüü pööööö her akşam gelir ya:)) (çöp arabası)

Ufuk yani oğlum amcasını çok sever. İlk söylediği kelimelerden biri onun adıydı. Amcamızın adı Özgür. Ama benim canım oğlum Agah dedi uzun zaman.

Çok sevdiğim arkadaşlarımdan Jale nin adı Minaydı:)

Birde: - mu(bu) he(gösterdiği şeyi kastediyor) ben he. Açılımı: Bu benim .....dir.

Bir gün işten çıkmıştım. Oğlumu da işyerimin yakınındaki yuvasından alıp; arkadaşlar,öğrencilerimiz ve biz küçük servis aracına bindik. Biraz sonra bir ciyaklama :
- Annnneeee biaz  kenara çekilsene kıkıştımmmmmm(sıkıştım) yaaaa.
Bugün hala arkadaşlarımızla sıkışık bi yerlerde kıkıştım kelimesini kullanırız:))

Yine bir akşam saatleri ben galiba mutfaktaydım. Bulaşıkları makinaya yerleştiriyordum. Salonda bir ses :
- Annne çabuk ol avrukayası başladı.
-Ne başladı oğlum.
-Av-ru-ka-ya-sı baaaak
televizyona baktığımda avrupa yakasının başlamış olduğunu gördüm:))

ONLAR ERMİŞ MURADINA BİZ ÇIKALIM KEREVETİNE

4 Kasım 2010 Perşembe

KAFAYA YARDIM



Çocukla çocuk olacağım işte.


Ben de insanım di miii???
38 yaşında olmam oğlumla kavga etmeyeceğim, onunla laf dalaşına girmeyeceğim ve laf anlatmaya çabalamayacağım anlamına gelmez di miiii???
Sonuçta oğlum, arkadaşım,eşim....veya kendim.  iyi olmadığını düşünsem uğraşmam    di mii??
Ufak bişey ya ufak bişey. Oğlum bile benim somut (asla duygusal değil) elle tutulur istediğim şeyi yapmıyorsa
benden bu kadar.
Yeter
Adım at betül adım at betül
betül yoruluyo ama
biri çabalıyorsa ve de istediğini açık bir şekilde sunuyorsa bu çocuk bile olsa kendi kapasitesi doğrultusunda neden yapmaz kiiii?? (büyük düşüncesizlere diyecek daha çok şey var ama onunda sırası gelir elbet)

Sağlıklı düşündüğümü düşünüyorum.
Kendimi geliştirmek için çaba gösteriyorum (zihinsel-duygusal ve bedensel olarak)

Hayatı, insanları ve yaşamayı hele kendimi çok seviyorum.
Ama isyan etmek utandırıyor beni (hele sen psikologsun sesleri kulağıma gelir gibi olunca)

 Eyyyyy güçler, sen herkese yaşına göre düşünceli olmayı öğret (en azından yol göster)
Sırf benimle olmayacak,yardım gerekiyor.



3 Kasım 2010 Çarşamba

ACEMİ

Acemiyim, hem de oldukça...
Okuyorum,geziyorum,spor yapıyorum,seviyorum ve seviliyorum. Ama yazma konusunda oldukça acemiyim.
Daha anne karnından çıkmadım bile.
Birşeyler eksikti.
Ne ne ne ne soruyordum,bulamıyordum. Bir gün yoğun yoğun duygularla boğuşurken, bir arkadaşın kapısını çaldım.
Açmasını hiç beklemiyordum. Sadece ben birisiyle konuşmak istiyordum. O aralar acıkmıştım konuşmaya,paylaşmaya.
O bana kocaman açtı kollarını.
Veee beni yüreklendiren,fikir veren kalbimdeki adam seni seviyorum.
Teşekkürler her şey için :)
Teşekkürler hem uzağımda hem de çok yakınımdaki kadın, teşekkürler her anımda yanımda olan sevdiklerim, beni sevenler.