7 Aralık 2011 Çarşamba

BİR ERKEKTEN ALINTILAR

                                                                                                                    


*...Kadın sevmen için vardır; anlaman için değil...
*...Ben kendimi anlamıyorum. Benim için en büyük sır kendimim!..
*...Herşey gizemlidir. En iyisi, anlamaktan ziyade onun keyfini çıkarmaktır...En önemli farkındalık fark etmektir...
*...Erkek kendini iyi hissetiğinde, sevinçli ve neşeliyken yaklaşmalıdır -sevişmelidir kadınla; ancak böylelikle gerçekten paylaşabilir...
*...ERKEK KORKAR, kadın tarafından çevrelenmek istemez. ; kadının huzur veren sıcaklığı yaratmasını istemez. Korkar, çünkü izin verirse, kadına bağımlı hale gelebilir...
*...Kadın hayat verendir, kadın doğurgandır, kadın güzeldir. Ona özgürlük vermenin tehlike yaratacağından korkmuştur...
*...Evlendiğin kadın sana annelik yapmaya gelmedi; o senin  karın, senin sevgilin olmak istiyor...
*...Seni seven bir kadın yaratıcılığını çoğaltabilir, hayal bile etmemiş olduğun zirveler için sana ilham verebilir. Ve bunun için senden birşey istemez. Sırf sevgini ister...
*...Sevgi asla kölelik getirmez; özgürlük verir...
*...Bazen zevk var ve bazen acı var ve bazen de ne acı ne zevk; umursamazlık var...." Ve, tarlaların üstünden mevsimlerin geçmesini kabul ettiğin gibi, kalbinin mevsimlerini de kabul edeceksin..." Herhangi birşeyi kabul etmek huzur, dinginlik verir insana...
*...Kıskançlıkların, kızgınlığın, ihtirasın; hepsi acı getirir. Ve bunlar hepsi kendi seçtiğin acılardır...
*...Eğer birini köleleştirirsen, kendin de nihayetinde, sonunda bir köleye indirgeneceksin, özgür kalamazsın. Özgür kalmak istiyorsan, başkalarına özgürlük ver; özgür olmanın tek yolu budur...

14 Ağustos 2011 Pazar

SADECE MUTLUYUM

Denizi kokluyorum , yıldızları seyrediyorum , güneşi yüreğimde hissederek yoldan geçenleri seyrediyorum.


Senelerdir yapmadığım bir çok şeyi yapma fırsatım oldu bu yaz.
Yalnız değilim ama yalnız yaşamayı keşfettim tekrar.
 Bir yere yetişme telaşı olmadan evden çıkmak
Otobüsü vapuru kaçırma telaşı olmadan kağıt oynamak
Hadi denizden çık artık diye başında biri beklemeden dudaklarım morarına kadar suda kalmak
Yatmak zorunda olduğum için değil uykum geldiği zaman yatmak sabah beş bile olsa
Sahur davulcusuyla eve dönmek

Ufak bir reset attım bünyeye mutluydum ama şimdi daha mutluyum. Herkesi sevgiyle öpüyorum.

18 Nisan 2011 Pazartesi

Ö-Z-L-E-M

Neler oluyor hayata
Neler oluyor yağmura
Neler oluyor insanlara
Neler

Hoşçakal demek isterdim. Ben bir süreliğine gidiyorum arkadaş, kapsama alanının dışında olmayacağım ama ulaşılmak değil ulaşmak istediklerim olsun bir süre ben de...En azından bir mola vermeli insan . Aynı maçlarda alınan kısa molalar gibi. Neden mi? Açıklamalı mıyım ama açıklamak istemiyorum. Sadece öyle hissediyorum.
Çayır çimenlerde koşup, kendimi yerlere atmak istiyorum. Paçalarımı kıvırıp ayaklarımı suya sokmalıyım, hatta aynı çocukluğumdaki gibi ayağım kaymalı ve oturmalıyım popomun üstüne . Ne güzel olurdu....
Bisikleti kullanmayı bilmemeyi ve üstüne binip duvara toslamayı isterdim.
Arkadaşlarımla iddalaşıp bu acı biberi kim yiyecek diye koca bir ısırık almak isterdim.
Annemin üstümü ıslattım diye terliği ile masanın etrafında beni kovalamasını isterdim.
Yazın zorla öğle uykusuna yatırılıp annnemi uyutup sokağa kaçmak isterdim.
Çok yağmur yağdığında saçak altlarına girip ördek gibi yıkanmak isterdim.
Kuka - ortada sıçan- öğretmencilik vs vs vs oynamak isterdim.

O kadar çok şey isterdim ki. En çok da ne isredim???
Evet biliyorum kısa bir sürede olsa ruhumu özgür bırakıp içimden geldiği gibi yaşamak isterdim...

1 Nisan 2011 Cuma

ACI ÇOK ACI BU HAYAT


                                                                                                                 

Filozof Arthur Schopenhauer ne demiş?
Demiş ki :
"Hayat bir parça nakış işlemesine benzetilebilir. Hayatının ilk yarısındaki herkes işlemenin ön tarafını görür, ikinci yarısında ise tersini. ikincisi o kadar güzel değildir, ama daha öğreticidir, çünkü iplerin birbirine nasıl bağlandığını görmemizi sağlar."
Mutluluk dediğin kalıcı değildir. Acıdan başka gerçek yok mu bu dünyada. Neden acılar daha çok tesir ediyor insana?
Eskiden telefon çaldığında hep yüreğim heyecanla çarpardı .Şimdi ne oluyor? "Allahım kime ne oldu" diye açıyorum.
Yoruldum bu duygudan, yoruldum gerçeklerden, yoruldum, yoruldum, yoruldum...
Sık sık haytımıza giren şu büyük acılar olmasa.
 Ne güzel bir dünyada yaşıyordum son altı aydır. İlla bu kocaman fanusuma girmek isteyen davetsiz misafirler olmak zorunda mı?

"Büyük acılar daha önemsizlerinin hissedilmesini engeller ve tersine, büyük acıların yokluğunda en küçük dertler ve sıkıntılar bile bize büyük acı verir." demiş Schopenhauer.
Eğer tercih hakkım varsa ben çokta olsa küçükleri istiyorum...

7 Mart 2011 Pazartesi

ÇATLAMIŞ NAR GİBİYİM



Bir kez gelip yerleşince içine nasıl atarsın ki? Hiç kuşkum yok bana birşeyler oluyor...
Depresif bir günümdeyim, bunaltılarımla yuvarlanıyorum; aynı yokuşun tepesinden elinden  topunu kaçırmış çocuğun kocaman topu gibi.
Aynadaki aksimle beynimdeki ekolar çok farklı şeyler söylüyorlar bu ara.
Yaşlandın betül-hayır yaşlanmadın
Sıkıldın betül-hayır hayatından çok mutlusun
Bu ne ya açılın nefes almam lazım.Ben burdayım. İsteyen benimle kalsın istemeyen istediği yere gidebilir. Ezilmek istemiyorum.
Yüreğimi ezen kamyonlar çekilin üstümden. Ben istediğim zaman istediğim yerde yola çıkarım.
Ancak şimdi değil, değil....


..............................................................................................................................................................

(( Kaan bir türlü bloguna girip yorumumu yazamadım. Blogtaki problem beni öldürecek. En sonunda affına sığınarak SU PERİSİ yazına küçük yorumumu buraya yazmak istedim:) Su perisi dilekleri gerçekleştirirmiş doğru mu? Umarım senin dileğin gerçekleşmiştir. Çok tatlı bir yazı olmuş. ))


2 Mart 2011 Çarşamba

GEÇMİŞTEN ESİNTİ

                                                                                                                       

Bir karar versen diyorum. Ne istiyorsun? Benden, kendinden ne bekliyorsun? Adın ne senin? Sevgili misin? Sevilebilir misin?
Hem bu kadar çok sevmek isteyip, hem benden bu kadar nefret etmeyi nasıl becerirsin?
Egonu mu yaralıyorum? Ne zaman karşına geçsem, tırnaklarını çıkarman bu yüzden olmalı!
Hayalindeki kadın ben değilim, olamam da! Sen bir çamura şekil verir gibi şekil vermek istiyorsun, ama ben  çamur değilim ki.
Senden önce kesildim, biçildim,  fırına bile verildim.
Yanarak, kavrularak buldum şu halimi. Gözümün kenarına senden önce gelip oturdu çizgiler.
Bütün biriktirdiklerimle ezdim kalbimi.
Seçtiklerim ve yaşadıklarım kadarım, aslına bakarsan onlarsız bile çok fazlayım.
Bu dünyaya bile alışamamışken ruhum, seninle anlaşamamışız; çok mu?
Kendimi acıtarak öğreniyorum kimi zaman hayatı. Rendeleniyor elim, kolum, bacağım. Sınandıkça bileniyorum.
Sen biraz vazgeçsen egonun büyüklüğünden, bu kadar kendini ispat etmek derdin olmasa mesela, kabullenebilsen; güzel olurduk belki yan yana!
Her ne kadar şeklimi almış olsam da, belki bir çiçek deseni eklerdin üstüme. Biraz renklenirdim. Öğreneceklerimiz vardır mutlaka birbirimizden.
Bir adım sen gelsen, iki adım ben, buluşsak sana yakın bir yerde. 
Madem bu kadar kuvvetli kimliklerimiz, sınırlarımızı aşmadan sevsek kalplerimizi, olmaz mı? İktidarı, güç savaşını bir kenara koyup, birlikte çoğalsak, olmaz mı?
Bu söylediğim diğerinden daha zor, değil mi? Kaptırıp gitmek varken alışılmışa, bunca uğraşa kimin hali var?
Boş ver hepsini! Sen, içindeki o korkmuş çocuğu saklayan kocaman adam, ben yalnızlığını gizleyen güçlü kadın; yaşar gideriz kendi yollarımızda. Zordur beraber aynı yolda yürürken  yaşamak; çünkü göz göze gelince ayna oluyoruz birbirimize...

19 Şubat 2011 Cumartesi

GÖZYAŞI ŞİŞESİ

                                                                                                                  

Hani bir yerde sırf "o" olduğu için sevinirsiniz ya.  Hani "lan bişeyler söylese, küfür etse bile olur, yeter ki konuştuğunu göreyim" dersiniz ya öyle bir an gelirmiş ki diyecek hiçbirşey bulunamazmış.

Kırgınlık bişey değil. İzi kalsada istersen kaynayabilir parçalar.

Kırılan yanların her gün karşına dikilir ayağına dolanır tatlı pisicikler gibi.


Afftettim demek istersin.
Boğazına bir yumruk düğümlenir.

Kötü kelimeleri hissizliğe yeğleyecek duruma gelirsin.


Yaşamak bazen dalgınlık olur düşer ellerine. Ben bu dolabı neden açmıştım dersin . Elindeki bir demet maydanoza bakıp ağlarsın, sadece ağlarsın.

ağlarsın ... ve ...

16 Şubat 2011 Çarşamba

ARKADAŞIM SENİN İÇİN

                                                                                                      
Sevgili Arkadaşım;
Sen ne yaptın?
Aşık oldun. Senelerce seni senin sevdiğinden  daha fazla sevsin istedin, uğraştın. Ah be sevgili arkadaşım bu zorla olmuyor ki. Ama sen ne yaptın. Uğraştın uğraştın. Duvarlarla karşılaştın. Ve zamanla bu hatalar yapmana sebep oldu. Sen hata yaptıkça kızgınlıklar oluşmaya başladı. Hatalarını telafi etmeye çalıştıkça daha çok sevdin daha çok hatalar yaptın. Ama neyseki pişman değilsin, kendini nasılsan öyle seviyorsun.
Öyle yaşıyorsun.
Herkes aynı  ve düz çizgi üzerinde hayatını yürütemiyor di mi arkadaşım.
Bunu biliyorsun ancak herkes bilemiyor herkes anlayamıyor.
Neyse öyle yaşıyorsun demiştim ya gerçekten kendince ,herşeyinle yaşayabilen nadir insanlardan birisin.
Ama unuttuğun birşeyler var.
Herkes hayata ve kendine bu pencereden bakamıyor ki.
Zamanla olaylar insanlarda kalıpların ve önyargıların oluşmasına ve bunların kendilerini yönlendirmelerine izin veriyorlar. Birde bu benim kişiliğim ve geçmişim kalıplarıyla yaptıklarını ve yapamadıklarını akla ve mantıklarına uygun hale çok güzel getiryorlar.
Tabi ki bu en kolayı.
Evet sevgi bitmişse hiçbişey deme hakkım yok karşındaki insana. Ancak yorulmuş ve sıkılmışsa bu onun zayıflığıdır ama insanı üzüyor dimi arkadaşım.
Çıkmaz sokaklardan çıkamıyorum demek kolay yol (Dimi Kaan:))
Hele kafasından geçen gerçek düşünceleri seslendiremeyenlere ne demeli.
O yüzden sen nasılsa mutlusun ve sevgi dolusun ( hayatının bir parçasını kaplayan üzüntünün dışında) , nasılsa sen her yolda yürümeyi bilmesen bile yürümek için çaba gösterensin, nasılsa sen bir tanesin.
Seni seviyorum, sağlığına dikkat et gerisi nasılsa gelir.

Sevgiler...

4 Şubat 2011 Cuma

BİR ÇOCUK SEVDİM

                                                                                                   

10 sene dile kolay...

Bak anne büyüdüm - büyüdüm büyüdüm de adam oldum demek isterdim. Ama çok iddialı bir söz anneciğim- büyüdüm de bende anne oldum.
Boyuma gelmiş bir oğlum, şartsız ve karşılıksız beni seven, canımın parçası birtanem- sevgilim- herşeyim oğlum benim.

Bir küçük iz bıraktım mı acaba?
Ne verebildim?

Ne kadar verebildim? bilemiyorum oğlum. Bildiğim tek şey seni çok fazla sevdiğim.

Ah annem neden büyüyoruz ki...
Bazen içim acıyor anne. Ben senin kucağına ihtiyaç duyarken, benim kucağıma ihtiyaç duyan canım oğlum gözlerimin içine nasılda sevgiyle bakıyor.
Ben böyle sevgi görmedim annem.
Beni dünyaya getirip oğlumu kucağımı almamı sağlayan annem ve canım oğlum:

İYİKİ DOĞDUN OĞLUM, İYİKİ SENİ İSTEDİM.
SENİ ÇOK SEVİYORUM...

28 Ocak 2011 Cuma

HAYAT AKIP GİDİYOR

                                                                                                                 
Ben kötü bir anneyim.


Daha bu dakikalardan 15 günün nasıl geçeceğini düşünmeye başladım. Sebep şu aptal çizgi filmler, içim daraldı. Ya PSP ya bilgisayar ya tv ya da ...
Başka bişey yok vakit geçirmek için en azından kendi oğlumda.
O kadar hazıra alışmış ki adam oyun üretemiyor, kendini oyalayamıyor. Hatanın bir parçası da bizde galiba. Aman oğlum yorulmasın, aman mutlu olsun derken çok ama çok armut piş ağzıma düş yaşam tarzını öğrettik.
Ne değişti?
Ne değişti 40 yılda?
Kar bile yağsa sokakta oyun oynardık.
Yağmur yağsa saçak altlarında yağmur suyuyla çocukça duşumu da almışımdır:)
Sel basmıştır dedemin bodrumunu. Ayaklarımı sokmuşumdur o suya.
Koca koca çiviler bulup toprağa saplama oyunu az oynamadık.
Kuka, ortada sıçan, sek sek, öğretmencilik, evcilik vs vs vs...
Çıkamadığım zamanda evde karıştırmadığım h.lt kalmazdı:) Resim yapardım, keserdim biçerdim yeni şeyler oluştururdum.
Bugün düşünüyorum da ailem beni bunlar için hiç yönlendirmedi beni. O dönemlerde hafta sonu gece gezmeleri vardı. İki üç arkadaş başka bir odada hiç annelerimize bulaşmadan gece yarılarına kadar uyumadan oynardık. 3-5-8 i , erkek tavlasını, okeyi daha birçok şeyi o dönemde öğrenmiştim.
Tv bir kanaldı.
Bilgisayar yoktu.
Psp hiç yoktu.
Ancak daha mutluyduk.

26 Ocak 2011 Çarşamba

HİÇ BİRŞEY İÇİMİ ÜŞÜTEMEZ

                                                                                                 
Yaşam , yaşamım, yaşamımız
Yaşam ben, yaşam yaptıklarım -yapmak istediklerim.
Yaşam sevgi
Yaşam umut
Yaşam özlem
Yaşam üşürken bir yandan kalbinin sıcacık olması
Yaşam değer görmek
Yaşam yaşamın her alanında değerli hissetmek
Yaşam kırıklıklar
Yaşam dokunuşlar
Yaşam heyecanlar
Yaşam gözyaşları
Yaşam gülücükler

Yaşam hayal, hayal edipte gerçekleşmesidir.

20 Ocak 2011 Perşembe

                                                                                                         

Dünyaya döndüm, yaşasın...
Düştüysek ölmedik ya dedim ve gerek burdaki arkadaşların , gerekse dostlarımın desteği ile negatif duygularımı nötürledim.
Ha ne zamana kadar ?
- Onu bilemem ki...
Hayat bu, güzellikler ve zorluklar içiçe. O dağıtma hissiyatını attım üzerimden ( Aslı bu arada toparlanmış olmam umarım benimle bir gece de dağıtma teklifini unutturmaz:)).

Ne oldu neden oldu? Artık önceliğini yitirdi. Devam ediyorum işte. Zordu ve kolay olmadı. Uyuşmuş gibiydim.
Alkol ve sigara dışında hiç uyuşturucu türevi şeyler kullanmadım. Ancak o gün almış gibi olduğumu iddia ediyurum. Çarşamba günü resmen ruhum ayrı bedenim ayrı dolaştılar. Önce hasta olacağım sandım. Ama baktım; ben  başımın üzerine oturmuşum ve kendimi seyrediyorum.
Çok kötü bir hismiş. Öldüm mü diye sorduğum an bile oldu:) Şimdi komik geliyor.
Nasıl yapabildim bilemiyorum ama spora gittim güç bela. Önce orda da öyleydim. Yürüyorum ama bütün olarak değil. Bir parçam bir süre beni idare etti. Daha sonra -herhalde yaklaşık 15 dk. sonra- yüzümden akan terleri hissettim. Güzeldi hem de çok güzel. Terimi bu kadar seveceğimi düşünmezdim:) Sonra iki saat kadar çalıştım. Çalışırken Murat hocamla  bir hayli konuştuk. Hava, su, gökyüzü, ben, sen, o derken daha iyi his
settiğimi farkına vardım. Konuşmak iyi geldi:)

Sonra kamzem ve esomla da konuşunca  tam oldum. Bu arada blogdaki arkadaşlar ve özellikle Aslı teşekkür ederim. HERKESE TEŞEKKÜRLER:)

18 Ocak 2011 Salı

ÖYLE DEĞİL Mİ GÜZEL ÇİÇEK?

                                                                                               
Çok şey yazmak isterdim, ancak yanlış ifade etmek istemedim.
Çok şey yazmak isterdim, ancak iş paylaşmaktan ziyade üstün çıkma olmasın.
Çok şey yazmak isterdim, ancak anlatırken suçlanmak istemedim.
Çok şey yamak isterdim, ancak anlatırken haksız duruma düşmek istemedim.
Çok şey yazmak isterdim ve sadece paylaşmak.

Gidip şeker almam lazım, stoklarım galiba azalmış...
    <<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<
Sözleşmeden buluşuverir kırık kalpler
Anlatılmaz ama ordadır bütün dertler
Gönül kırgınlıkları hayat haksızlıkları
Kader yalnızlıkları çeken bütün kalpler
Gönül durgunlukları hayat yorgunlukları
Şehir yalnızlıkları çeken bütün kalpler
Kimini yakıp geçen aşklar incitmiş
Kimini yanlış kararlar yıkıp geçmiş

Kimine yakın dostu ihanet etmiş
Kimi hayatın sillesini yemiş
Kırık kalpler durağında inecek var
Eteğindeki taşlkarı dökecek var
Doldurun kadehleri içelim beraber
Yılların yorgunluğu geçene kadar….

16 Ocak 2011 Pazar

...

                                                                       
Aylardır bir adamın kitaplarını okuyorum.
Bu kadar içinde eridiğim, içinde kaybolduğum, yaşamı ve insanı objektif anlatan bir yazara rastlamamıştım ( en azından ben).
Anlatılacak, üzerinde konuşulacak o kadar çok şey var ki...
Ancak ben okuduğum , okuduğum ölçüde içine girdiğim, girdiğim ölçüde içinde yaşadığım o anlamlı kelimeleri size yazmak istiyorum:)))

1. Clair acılar içinde yatağında kıvranmakta, yardım istememek için kendini güç tutmaktadır.
2.Martin bir sayfanın sonuna gelir, kağıdı makineden çıkarır ve yeni bir kağıt takar. Yeniden yazmaya başlar.
3. Şömineyi görürüz.Ateş neredeyse sönmüştür.
4. Martin ; Daktilo yazmaktadır.
5.Claire; Eskideden de güçsüzdür, artık çabalamamaktadır.
6. Martin masasında daktilo yazmaktadır.
7. Şömine; Birkaç köz kalmıştır.
8. Martin; Öykünün son sözcüğünü yazar. Sonra kağıdı makineden çıkarır.
9. Claire; Hafifçe ürperir, ölmek üzere gibidir.
10. Martin; Müsveddesinin yapraklarını toplar. Çalışma odasından çıkarken bitirdiği hikayesini elinde tutmaktadır.
11. Martin; gülümseyerek yatak odasına girer. Yatağa bakar ve yüzündeki gülümseme silinir.
12. Claire; Martin onun yanına oturur, elini alınına koyar ama tepki alamaz. Kulağını kızın göğsüne koyar ama yine tepki alamaz. Paniğe kapılır, müsveddeyi bir kenara fırlatır, iki eliyle kızın bedenini ovuşturmaya başlar, umarsızca onu ısıtmaya çabalamaktadır.
Kız pelteleşmiştir, teni buz gibidir. soluk almamaktadır.
13. Şömine; Ocakta sönen közleri görürüz, yanacak kütük kalmamıştır.
14. Martin; Yataktan sıçrar, Müsveddelerini yerden kapar, dönüp şömineye koşar. Mecnun gibidir, korkudan aklını kaçırmıştır. Yapacak birşey kalmamıştır ve bu da şimdi yapılamlıdır. Hiç tereddüt etmeden hikayenin ilk sayfasını elinde buruşturur ve ateşe fırlatırır.
15. Ateş;Kağıt top ateşin içine düşer ve alev alır. Martinişn bir sayfa daha buruşturduğunu duyarız. Kısa bir süre sonra ikinci kağıt topu da ateşe düşer.
16. Calaire; Kirpikleri titremeye başlar.
!7. Martin kağıtları buruşturmaya devam etmektedir. Kağıt alev alır.
18. Calaire; Gözlerini açar.
19. Martin; Elinden geldiğince hızlı hareket ederk sayfaları buruşturup ateşe atar.
20. CLAİRE DOĞRULUP OTURUR.ŞAŞKINLIKLA GÖZLERİNİ KIRPIŞTIRMAKTADIR. ESNER, GERİNİR; HİÇBİR HASTALIK BELİRTİSİ KALMAMIŞTIR. ÖBÜR DÜNYADAN GERİ GELMİŞTİR.

Yavaş yavaş toparlanan Calaire Martine " Ne Yapıyorsun?" diye sorar.
MARTİN CEVAP VERİR:     SENİ GERİ ALIYORUM...

12 Ocak 2011 Çarşamba

ÇOK KISA

                                                                                                           
Yanlış anlamalar ve anlaşılmalar nedir?

Karşımızdakinin tecrübeleri ve o anki kafasından geçenler yani beklentileri ile karşı tarafın sözcüklerini yorumlar di imi?
Peki
Bu durumda iş kime düşüyor?
Yanşıl anlayana mı yoksa anlatanamı?
Ve ya her iki taraf neler yapmalı?

Of ya bu akşam benim kafam çok karışık.
Duygusal, fiziksel ve zihinsel açıdan yorucu bir hafta geçirdim;
Birde bugün ingilizce sınavım vardı( çok güzel ve heyecanlı geçti) . Üstüne migren atağı hamur gibi yaptı beni.


4 Ocak 2011 Salı

KADIN GÖZÜYLE

                                                                                  
Erkekler neden nefret ederler. Bilmem ki demek ve düşünmemek en kolayı.
Ama anlamsız birçok şeye kafa yorarken neden hayatımızın büyük bir kısmını paylaştığımız kişilerin
düşündükleri veya yaşadıkları şeylere kafa yormayalım. Hem neden nefret ederler , hem de yaşama nasıl bakarlar. Yazacaklarımından bazıları benim şahsen tanık olduklarım bazılarıda yakın çevremden dolayı gözlemlediklerim.

-Onlar için önemli olan bir işle veya düşünce ile meşgulken
( araba, bilgisayar gibi...) oradan kaldırmaya çalışmak.
-Paspal ve bakımsız dolaşmanız ( güzellikten bahsetmiyorum).
-Karşısındaki insanın sürekli söylenmesinden ve şikayet etmesinden.
-Aile veya arkadaş çevresinde herhangi bir şekilde küçük düşürülmesinden.
-Sürekli soru sorulmasından.
-Sen arayıp haber vermezsen büyük problem, ama onlar aramama hakkına her zaman sahiptir. Buna saygı duymamandan.
-Senden herşeyi anlatmanı beklerler. Ama onlar senin problem çıkarmayacağın şeyleri seçip anlatırlar( Herzaman problem çıkarırmışsın gibi). Saygı duymamandan.
-Sana bir kere de söylenen şeyleri yapmanı beklerler, ama sen isteyince ancak ilgi alanına ve işine geldiği zaman kaale alırlar. Neden olumsuz bakıyorsun Betül. Çünkü arkadaşım o kadar çok tanıdığım kişide karşılaştım ki bu düşünce tarzıyla. ( Babam da bile).
-Sevgiliyken gayet rahat giyinirken, evlenip imza atınca giyimine istenen şekilde dikkat etmemenden.
-İşten geldiğinde özellikle sıkıntılı ise ( kafası çok meşgulse)  bir sürü sorularla boğup vır vır konuşmandan ( haklılar ama müneccim olmadığımız unutulmamalı).
-Bayanların kapris yapmasından.
-Kaçık çorap giyen , ojesi çıkmış tırnakları ve yağlı saçları olan bayanlardan.
-Diğer kadınları eleştirmenden.
-Kıskançlık yapanlardan.
-Kesin ve net konuşmayan bayanlardan. Çünkü  müneccimlik yapıp isteklerini ve duygularını tahmin etme zorunda kalmaktan hazetmezler.

İşte böyle . Her zaman herkesi meşgul eden , ama dillendirilemeyen birkaç çıkarım. En önemliside bunları bilip hiç çaba göstermeyişimiz.
Ben biliyorum, ben çaba gösteriyorum. Sıra kimde peki :)

Not: Cevap hakkı her zaman vardır. Niyetim tartışma yaratmak değil, sadece paylaşmaktır:)