30 Aralık 2010 Perşembe

KONTROL BENDE


Herşey o kadar güzel ki.
O yüzden gidip kötü bi haber almaktan korkuyorum galiba. Köprünün altından hergün sular akmaya devam ediyor. O akan hayatımın suyuna son 6 aydır hergün bir parça şeker ilave ediyorum.
Ne güzel, ne tatlı ne mutlu:)
Belki sadece bir kuruntu, belki çok çok önemli bir durum.
belki üşütme, belki belki belki...
Belkilerle yaşamanın zorluğunu en çok ben bilirim.Çünkü hayatımı eskiden hep zora koşan biriydim.
Şimdi, yine yaşamaya devam ediyorum. Ancak hayatıma acıları, zorlukları unutturmayan ama erimeyen şekerlerden oluşan bir pencere yaptım. Oradan bakmak artık beni daha çok mutlu ediyor, daha çok doyuruyor insanı.
Umarım doktora gitmeme gerek kalmaz.
Asla vazgeçme Betül. Asla.

Hergün kelimelerimi seçiyorum uyanınca. Asla vazgeçme kelimelerine ilave olarak...

24 Aralık 2010 Cuma

ÖYLESİNE

                                                                                    
Büyük bir dünyada yaşayan üç tane balık varmış.
Biri sarı, biri kırmızı biri de siyahmış.
Bu üç balık aynı dünyayada yaşayan, aynı yaşamı paylaşan üç arkadaşmış.Üç arkadaş ama üç farklı yaşam ve üç farklı bakış açısı.
Aslında beraberken çok eğleniyorlarmış, oyun oynuyorlarmış, yeni yeni şeyler keşfedip hergün yaşadıkları dünyanın çeşitli noktalarına adım atıyorlarmış.
Akşam olup kendi kendilerinle kaldıklarında yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen bu üç kafadarın farklılıkları ortaya çıkıyormuş.
Yeni bir güne adım ve
Yine güneş doğmuş, bir sıcaklık yayılmış.
Sarı düşünmüş 'herşey ama herşey çok güzel olacak.Hiçbirşey bu güzelliği bozamaz'
Kırmızı düşünmüş 'herşey çok güzel olacak. Hayatta herşey olabilir, herşey bizim için. İyiside kötüsüde. Biz tedbirimizi alıp adım atalım ve güzellikleri yaşayalım yaşatalım.Hayatımızı yönlendirmek bizim elimizde. Hayat güzel:))'
Siyah düşünmüş 'Ya bu güneş doğdu ama allah vere kötü şeyler olmasa, baksana ne güzel aydınlandı ortalık. Of ya ya kötü şeyler olursa. Keşke güneş doğmasaydı.'

Bunları düşündüm öylesine otururken aslında mutluyum ama sanki mutsuz olmam gerekiyormuş gibi hissettim. Yakın zamalara kadar  yaşamayı seven ama negatiflik hayatıma hakim yaşadım ki. Bazı yerleşmişlikleri değiştirmek hiç kolay olmuyor. Aslında kötü de hissetsen yaşamın her rengi yaşanıyor, iyi de hissetsen.
Ve ben seçimimi değiştirdim. Artık ona göre yaşıyorum. Mutlu olmak benim elimde ha bu zaman içinde olumsuzluklar olmuyor değil. Önemli olan benim yaklaşımım. Mesela bana motor çarptığında eskiden olsa yatardım, ama şimdi sporuma gidip kitabımı okudum. Veya şu an sıkıntılıyım (bir sebep yok) eskiden olsa panikleyip dahada depresifleşirdim, ama şimdi dışarı çıkıyorum.
Dışarda güneş var:)) Adım atıp yaşamak var bu dünyada, herşeye rağmen:))



17 Aralık 2010 Cuma

BİL-BUL

                                  

Dünden beri bir sıkıntım vardı. Kalbimi açtığım güzel iki insandan biri bana güzel bir hikaye anlattı.


"Güzel ama soğuk bir günün akşamında tatlı bayan kendini kötü hissetmeye başlamış.
Dışarıda mı üşümüş acaba?
Yoksa olacağımı varmış?
O da bilemiyormuş.
Midesi bulanıyor, karnı ağrıyor ve ateşi gittikçe yükseliyormuş. Kendi kendine birşeyler yapmaya çalışmış
ama canı ve bedeni yattığı yerden kalkmak istemiyormuş.
Yardıma ihtiyacım var diye düşünmüş, düşünmüş ve düşünmüş.
Arzu etmekle olmuyormuş  bir çok şey. Evde yapayalnız yatarken ona en çok destek olabilecek sevgilisi gelmiş aklına. Ancak kötü zamanlama. Sevilisinin işi olduğunu biliyormuş.Sağlıktan önemli değilmiş ancak o cesaret edememiş.
Devreye önyargıların girmesini istemiyormuş. Çünkü; ne zaman birşey isteyecek olsa, karşısındaki adam ( geçmişteki tecrübeleri bahane ederek) onun işini bölmek istediğini onu huzursuz etmek için uydurduğunu düşünürmüş sakince ne olduğunu,ne düşündüğünü sormadan. Düşman ateş hattında saldırı pozisyonu allll, ileriiii askerlerim gibi...
Önyargılar  sizi binbirparçaya bölüp sonra yutmak istiyorum demiş. Ancak kendi davranışlarının sonucu olarak bunların oluştuğunu,bunlara sebep olanların bizler olduğumuzu biliyormuş.
Çok uzun zaman kafa yormuş yaptıklarına.
Neleri iyi neleri kötü yaptığının bilincindeymiş.
Ama daha iyi yaşamını devam ettirebilmek için ne yapacağını bilemiyormuş.
Gökten inen bir melek gibi telefonu çalmış ve hiç aklına gelmeyen ama gönlünde hep olan bir
arkadaşı aramış.
Seni rüyamda gördüm, iyimisin demiş.
Uzun uzun konuşmuşlar.
Ortaya ne çıkmış.
Tatlı bayan bazı sorunların kendi seçimi olduğunu bildiğini biliyormuş.
Arkadaşının sayesinde bildiklerini dahada farketmiş. Seçimleri ile hayatına yön verecekmiş."

Durdum ve düşündüm. Pardon önce deliler gibi spor yaptım. Önce negatif iyonların bir kısmını attım bu vücuttan.
Ve Betül kızım hadi bakalım kıssadan hisse.
Bakalım napsam??????


Buldum:))))))

14 Aralık 2010 Salı

DEĞMESİN NAZARI KİMSENİN HAYATIMA DEĞERSE EĞER BENDE BU GÖZLE DEĞERİM SİZE

                                   
Bugün iki senedir görüşmediğim bir arkadaşla görüştüm. Özlemişim. Uzun uzun sohbet ettik, çıktık beraber dolaştık.
Neler yaptık şu an neler yapıyoruz diye konuşurken konu konuyu açtı. Geçmişimde bıraktığım biri gündeme geldi.
Yavaş yavaş adım atarak oluşturulan bir arkadaşlık. Ya da ben öyle olduğunu zannetmişim.
Ne yazık. Üzüldüm sana. Yaptığına ve kararına.
Bugün konuştukça hakkında, üzüntümün ve anlam veremememin kızgınlığa ve acımaya dönüştüğünü fark ettim.
Neler paylaştık. Ne çok güldük, ne çok ağladık. Hiç birşey gizli değildi.
İdealleri olan, karakterli,kuralları olan dürüst ama bir o kadar da duygusal. Ama şahsına münhasır bir ESEREKLİ olduğunu görememişim.
Bir çok konuyu bilirsin veya  paylaşırsın hem de uzun zaman. Sonra karşı taraf bir oyunda tekme yiyip canı yanmışçasına " banane ya ben oynamıyorum" der. Halbuki canı yanan kimdir?
Arkadaşım oyunu bitiriyorsun bundan haberim yok. Arkadaşım oyunu bitiriyorsun oyunu esas kuran böyle birşey istemiyor. Sen bilirsin arkadaşım. Kendi eden kendi bulur.
Günler günleri kovalarken sen orda öyle ben kraliçeler gibi kazıyarak oluşturduğum kendimi ve hayatımı bütün güzellikleriyle yaşıyorum. Ben çok mutluyum, umarım sen de diyorum. Ben sen değilim ve hiç bir zaman da olamam. Zaten olmak ta istemem. O yüzden iyi melekler umarım sana da uğrar.



10 Aralık 2010 Cuma

İDDİALIYIM HER ŞEY DE OLDUĞU GİBİ KAHVE YAPMADA DA...

                                                               
Dışarıda yağmur, ben ise artık evimdeyim.

Sabah gökgürültüsü, şimşek şakır şakır yağan yağmurda oğlumu servisine bindirdikten sonra biraz daha uyukladım, kahvaltımı yaptım. Kalktım makyajımı yaptım giyindim süslendim:) Çünkü; bir randevum vardı.
Yağmurun iyice yerle bütünleştiği sırada dışarı çıkmak zorundaydım. Çıktım. Ah çıkmaz olaydım:(

Şıp diye gidebileceğim bir yere bir saate yakın bir sürede gittim. Zaten bir halsizlik vardı.
Araçtan indiğimde dayak yemiş gibiydim. Neyse işimi gücümü hallettim.
Ve artık bir kursum var.
Sevgili arkadaşlarım, arkadaşımız kırka iki kala iyice cozuttu demeyin ama ingilizce kursuna kayıt oldum:)

O kadar süslen püslen; gezeceğim, tozacağım, alışveriş yapacağım derken zor attım eve kendimi.
Şimdiiiii kahvemi yaptım, ayaklarımı uzattım ve biraz hafifleyen yağmur eşliğinde geçtim bilgisayarın karşısına...

8 Aralık 2010 Çarşamba

YENİDEN DOĞUŞ


" Saç benim, el benim ve koparan yine benim"

Tam da hayatıma ve yaptıklarıma oturdu.Gerçekten herşey bizim elimizde değil mi?
Senelerdir birşeyler olmuyordu, ters gidiyordu veya ben bir sürü bahaneler buluyordum. Ne oldu, neden oldu?
İnanın bilmiyorum. Bildiğim tek şey zorunda olmak boğmuş beni.Tabi ki herkes için böyledir herhalde. Ama beni kilitlemiş, kördüğüm olmuşum meğerse.
Kuş gibiyim. Ama o kadar çok şey yapıyorum ki :) Oku-yaz-spor , yeni başlangıçlar. Beni destekleyenler öpüldünüz:)
Hem her gün yeni şeyler yapmak için adım atıyorum hem de yaptıklarımı kendi için  yapılabilirte dozunu arttırıyorum.
Oh ...
Doygunluğu ve mutluluğu hissediyorum.

Ancak herşey mükemmel değil tabi ki...,Ufuk kahrediyor sınav öncesi tecribeleriyle- Ben zaten sık sık hasta oluyorum. Yetmezimş gibi üstüme motor çıktı geçenlerde.
Nasıl oldu da hayat gözlüklerimi değiştirdim bilemiyorum. Motorun bana çarptığı gün kusana kadar spordan aldım hıncımı. Kötü bir gündü ama onu da yaşadığım için mutluyum aslında. Çünkü canımın kıymetini ve sevgiyi yaşadım o gün:)))

İmdatttt bana güzel bişeyler oluyor...

4 Aralık 2010 Cumartesi

BÖYLE SIÇRAMAK İSTİYORUM


Kan beynime çıktı. Neden?
İki saat sonra böyle birşeye sinirlendiğim için aptal kız diyeceğim.
Hayat akıp gidiyor. Peki biz kıymetini biliyor muyuz? Hiç sanmıyorum.
İlla kötü birşey mi olması gerek bunu farkedebilmemiz için. Ölüm gibi canımızı acıtan olaylarla mı kırbaçlanmamız gerekiyor. Öteki yanda kişilikmiş, özel hayatmış, özel alanmış ıvır zıvır daha birçok özelleştirdiğimiz istekler için kır sevdiklerini. Hiç ama hiç adım atmak için uğraşmayalım. Anne karnım acıktı, beni beslermisin demek gibi bir şey herhalde.
Neyse nerden nereye geldim.
Esas amacım enseme yapışan şu ağırlıktan kurtulmak ve buna sebep veren şeyleri kafamdan atabilmek için karalamaya başladım.
Basit, boş kan sıçratan sebepler:
-Mutfak dolabından üzerine cam eşyaların düşmesi ve paramparça olması.
-Bir yandan temizlik yaparken bir yandan yeni kazalar olması.
-Ufuğun haddinden fazla okulu önemsememesi.
-Dışarı çıkmak isteyip de evde oturmak zorunda kalmam.
-Kahve yaparken son anda tertemiz ocağa kahveyi taşırmak.
-Aşağıda cam acıkmı diye bakma zahmetine katlanmadan birşeyler silkeleyen düşlüncesizler.
-Evli olduğumuzu unutup  ilişkilerini çocukça yürütmeye çalışanlar.
-Yere tükürenler.
-Yüzüme konuşamayıp arkamdan konuşan özgüvensizler.
-Benden birşey saklamayı becerebildiklerini sananlar.
-Dur sinirlenme denmesi.
-Hadi şu olmuş sende bir telefon açıp kutlayıver denmesi.
-Evin soğan kokması.
-Arada bir bende içmeme rağmen, evin sigara kokması.

Var mı? Başka.
Olmaz mı?

İnsanız, herkesin penceresine göre elbet vardır başka başka sıçramalar....

3 Aralık 2010 Cuma

HAYAT



Hayatta kalmak, yaşamaya karar vermek. Şu an yalnızım ve düşünüyorum. Kendimi, bizi, hayatımızı, herşeyi...Aynı zamanda hatta kalma ile ilgili bir belgesel seyrediyorum.

Bir merdivenin ortalarındayız. Merdivenin alt kısımlarında kalanları unutmam ama gerçek hedefim onlar değildir. Önüme bakarım ve her geçen gün adım atmaya çalışırım. Büyük düşünüp büyük oynanmazsam adımlar ilerlemez. Yalnız kalmak pahasına da olsa.
Zaten hayatta yalnız değilmiyiz. Arkanı dönünce arkadaşım dediğim kişiler bile sadece kendi adımlarnı düşünüyorsa ben neden ilerlemek için yalnız kalmaktan korkayım. Nasılsa sevdiklerim zaten hayatımda. Şu an sohbetimi yaparım işime bakarım.İnsanlar artık o kadar bencil ki ben neden olmayayım. Ben zaten kendime sevdiklerimle hayatıma devam ediyorum. Birileri girer birileri çıkar, nasıl devam edeceği bana değil karşımdakine göre değişir (Ben kendimi, insanları ve hayatı çok seviyorum, bazılarına göre iyi bazılarına göre kötüyüm, canımı iste veriyim ama dürüst ol hayat).

Farklı olma adına sıradan olmayacağım. Büyük düşünüyorum.

1 Aralık 2010 Çarşamba

UÇAR GİBİ



Haydi Betül ben geldim, işim bitti hayatım:)
sesiyle küçük ve sevimli bilgisayarımı kapadım. Ancak şimdi bakma fırsatım oldu. Üzerinde oynamadan o günkü duygularımla...


Bursa -Kent Meydanı

Hava sıcak ama lodos ortalığı kavuruyor yada uçuruyormu demeliyim.Kendime sote bir yer buldum, kahvemi ve suyumu aldım. Arada kafamı kaldırıp ortalığa şöyle bir göz atıyorum. Birileri sağa birileri sola, birileri içiyor birileri yiyor, birileri kavga ediyor birileri gülüyor. Ben ise sessiz; kitabım ve bilgisayarım önümde, kahvem elimde sadece kendimi dinliyor, maziyi düşünüyorum. Maziyi düşünüyorum çünkü ; bugün (yazın 2 saat kadar diğer çocukluk arkadaşlarımında olduğu bir ortamda görüşmüştük) yaklaşık 20 senedir görmediğim geçmişimin güzelliklerinden biri olan,yüzü kadar gözlerinin içi daha da fazla gülen çocukluk, gençlik arkadaşımla kısa bir kaçamak yaptık. Buna vesile olan eşime teşekkür etmeliyim. O beni buralara getirmeseydi bu küçük kaçamağı yapamayacaktık.
Kısa ama dolu doluydu.
Kısa ama muhabbet doluydu..
Kısa ama mutluyduk.
Kısa ama geçmişimiz ve bugünümüz.
Kısa ama biz:)

Teşekkürler Dilek
Teşekkürler Bursa
Teşekkürler Sevgili Eşim.