30 Aralık 2010 Perşembe

KONTROL BENDE


Herşey o kadar güzel ki.
O yüzden gidip kötü bi haber almaktan korkuyorum galiba. Köprünün altından hergün sular akmaya devam ediyor. O akan hayatımın suyuna son 6 aydır hergün bir parça şeker ilave ediyorum.
Ne güzel, ne tatlı ne mutlu:)
Belki sadece bir kuruntu, belki çok çok önemli bir durum.
belki üşütme, belki belki belki...
Belkilerle yaşamanın zorluğunu en çok ben bilirim.Çünkü hayatımı eskiden hep zora koşan biriydim.
Şimdi, yine yaşamaya devam ediyorum. Ancak hayatıma acıları, zorlukları unutturmayan ama erimeyen şekerlerden oluşan bir pencere yaptım. Oradan bakmak artık beni daha çok mutlu ediyor, daha çok doyuruyor insanı.
Umarım doktora gitmeme gerek kalmaz.
Asla vazgeçme Betül. Asla.

Hergün kelimelerimi seçiyorum uyanınca. Asla vazgeçme kelimelerine ilave olarak...

24 Aralık 2010 Cuma

ÖYLESİNE

                                                                                    
Büyük bir dünyada yaşayan üç tane balık varmış.
Biri sarı, biri kırmızı biri de siyahmış.
Bu üç balık aynı dünyayada yaşayan, aynı yaşamı paylaşan üç arkadaşmış.Üç arkadaş ama üç farklı yaşam ve üç farklı bakış açısı.
Aslında beraberken çok eğleniyorlarmış, oyun oynuyorlarmış, yeni yeni şeyler keşfedip hergün yaşadıkları dünyanın çeşitli noktalarına adım atıyorlarmış.
Akşam olup kendi kendilerinle kaldıklarında yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen bu üç kafadarın farklılıkları ortaya çıkıyormuş.
Yeni bir güne adım ve
Yine güneş doğmuş, bir sıcaklık yayılmış.
Sarı düşünmüş 'herşey ama herşey çok güzel olacak.Hiçbirşey bu güzelliği bozamaz'
Kırmızı düşünmüş 'herşey çok güzel olacak. Hayatta herşey olabilir, herşey bizim için. İyiside kötüsüde. Biz tedbirimizi alıp adım atalım ve güzellikleri yaşayalım yaşatalım.Hayatımızı yönlendirmek bizim elimizde. Hayat güzel:))'
Siyah düşünmüş 'Ya bu güneş doğdu ama allah vere kötü şeyler olmasa, baksana ne güzel aydınlandı ortalık. Of ya ya kötü şeyler olursa. Keşke güneş doğmasaydı.'

Bunları düşündüm öylesine otururken aslında mutluyum ama sanki mutsuz olmam gerekiyormuş gibi hissettim. Yakın zamalara kadar  yaşamayı seven ama negatiflik hayatıma hakim yaşadım ki. Bazı yerleşmişlikleri değiştirmek hiç kolay olmuyor. Aslında kötü de hissetsen yaşamın her rengi yaşanıyor, iyi de hissetsen.
Ve ben seçimimi değiştirdim. Artık ona göre yaşıyorum. Mutlu olmak benim elimde ha bu zaman içinde olumsuzluklar olmuyor değil. Önemli olan benim yaklaşımım. Mesela bana motor çarptığında eskiden olsa yatardım, ama şimdi sporuma gidip kitabımı okudum. Veya şu an sıkıntılıyım (bir sebep yok) eskiden olsa panikleyip dahada depresifleşirdim, ama şimdi dışarı çıkıyorum.
Dışarda güneş var:)) Adım atıp yaşamak var bu dünyada, herşeye rağmen:))



17 Aralık 2010 Cuma

BİL-BUL

                                  

Dünden beri bir sıkıntım vardı. Kalbimi açtığım güzel iki insandan biri bana güzel bir hikaye anlattı.


"Güzel ama soğuk bir günün akşamında tatlı bayan kendini kötü hissetmeye başlamış.
Dışarıda mı üşümüş acaba?
Yoksa olacağımı varmış?
O da bilemiyormuş.
Midesi bulanıyor, karnı ağrıyor ve ateşi gittikçe yükseliyormuş. Kendi kendine birşeyler yapmaya çalışmış
ama canı ve bedeni yattığı yerden kalkmak istemiyormuş.
Yardıma ihtiyacım var diye düşünmüş, düşünmüş ve düşünmüş.
Arzu etmekle olmuyormuş  bir çok şey. Evde yapayalnız yatarken ona en çok destek olabilecek sevgilisi gelmiş aklına. Ancak kötü zamanlama. Sevilisinin işi olduğunu biliyormuş.Sağlıktan önemli değilmiş ancak o cesaret edememiş.
Devreye önyargıların girmesini istemiyormuş. Çünkü; ne zaman birşey isteyecek olsa, karşısındaki adam ( geçmişteki tecrübeleri bahane ederek) onun işini bölmek istediğini onu huzursuz etmek için uydurduğunu düşünürmüş sakince ne olduğunu,ne düşündüğünü sormadan. Düşman ateş hattında saldırı pozisyonu allll, ileriiii askerlerim gibi...
Önyargılar  sizi binbirparçaya bölüp sonra yutmak istiyorum demiş. Ancak kendi davranışlarının sonucu olarak bunların oluştuğunu,bunlara sebep olanların bizler olduğumuzu biliyormuş.
Çok uzun zaman kafa yormuş yaptıklarına.
Neleri iyi neleri kötü yaptığının bilincindeymiş.
Ama daha iyi yaşamını devam ettirebilmek için ne yapacağını bilemiyormuş.
Gökten inen bir melek gibi telefonu çalmış ve hiç aklına gelmeyen ama gönlünde hep olan bir
arkadaşı aramış.
Seni rüyamda gördüm, iyimisin demiş.
Uzun uzun konuşmuşlar.
Ortaya ne çıkmış.
Tatlı bayan bazı sorunların kendi seçimi olduğunu bildiğini biliyormuş.
Arkadaşının sayesinde bildiklerini dahada farketmiş. Seçimleri ile hayatına yön verecekmiş."

Durdum ve düşündüm. Pardon önce deliler gibi spor yaptım. Önce negatif iyonların bir kısmını attım bu vücuttan.
Ve Betül kızım hadi bakalım kıssadan hisse.
Bakalım napsam??????


Buldum:))))))

14 Aralık 2010 Salı

DEĞMESİN NAZARI KİMSENİN HAYATIMA DEĞERSE EĞER BENDE BU GÖZLE DEĞERİM SİZE

                                   
Bugün iki senedir görüşmediğim bir arkadaşla görüştüm. Özlemişim. Uzun uzun sohbet ettik, çıktık beraber dolaştık.
Neler yaptık şu an neler yapıyoruz diye konuşurken konu konuyu açtı. Geçmişimde bıraktığım biri gündeme geldi.
Yavaş yavaş adım atarak oluşturulan bir arkadaşlık. Ya da ben öyle olduğunu zannetmişim.
Ne yazık. Üzüldüm sana. Yaptığına ve kararına.
Bugün konuştukça hakkında, üzüntümün ve anlam veremememin kızgınlığa ve acımaya dönüştüğünü fark ettim.
Neler paylaştık. Ne çok güldük, ne çok ağladık. Hiç birşey gizli değildi.
İdealleri olan, karakterli,kuralları olan dürüst ama bir o kadar da duygusal. Ama şahsına münhasır bir ESEREKLİ olduğunu görememişim.
Bir çok konuyu bilirsin veya  paylaşırsın hem de uzun zaman. Sonra karşı taraf bir oyunda tekme yiyip canı yanmışçasına " banane ya ben oynamıyorum" der. Halbuki canı yanan kimdir?
Arkadaşım oyunu bitiriyorsun bundan haberim yok. Arkadaşım oyunu bitiriyorsun oyunu esas kuran böyle birşey istemiyor. Sen bilirsin arkadaşım. Kendi eden kendi bulur.
Günler günleri kovalarken sen orda öyle ben kraliçeler gibi kazıyarak oluşturduğum kendimi ve hayatımı bütün güzellikleriyle yaşıyorum. Ben çok mutluyum, umarım sen de diyorum. Ben sen değilim ve hiç bir zaman da olamam. Zaten olmak ta istemem. O yüzden iyi melekler umarım sana da uğrar.



10 Aralık 2010 Cuma

İDDİALIYIM HER ŞEY DE OLDUĞU GİBİ KAHVE YAPMADA DA...

                                                               
Dışarıda yağmur, ben ise artık evimdeyim.

Sabah gökgürültüsü, şimşek şakır şakır yağan yağmurda oğlumu servisine bindirdikten sonra biraz daha uyukladım, kahvaltımı yaptım. Kalktım makyajımı yaptım giyindim süslendim:) Çünkü; bir randevum vardı.
Yağmurun iyice yerle bütünleştiği sırada dışarı çıkmak zorundaydım. Çıktım. Ah çıkmaz olaydım:(

Şıp diye gidebileceğim bir yere bir saate yakın bir sürede gittim. Zaten bir halsizlik vardı.
Araçtan indiğimde dayak yemiş gibiydim. Neyse işimi gücümü hallettim.
Ve artık bir kursum var.
Sevgili arkadaşlarım, arkadaşımız kırka iki kala iyice cozuttu demeyin ama ingilizce kursuna kayıt oldum:)

O kadar süslen püslen; gezeceğim, tozacağım, alışveriş yapacağım derken zor attım eve kendimi.
Şimdiiiii kahvemi yaptım, ayaklarımı uzattım ve biraz hafifleyen yağmur eşliğinde geçtim bilgisayarın karşısına...

8 Aralık 2010 Çarşamba

YENİDEN DOĞUŞ


" Saç benim, el benim ve koparan yine benim"

Tam da hayatıma ve yaptıklarıma oturdu.Gerçekten herşey bizim elimizde değil mi?
Senelerdir birşeyler olmuyordu, ters gidiyordu veya ben bir sürü bahaneler buluyordum. Ne oldu, neden oldu?
İnanın bilmiyorum. Bildiğim tek şey zorunda olmak boğmuş beni.Tabi ki herkes için böyledir herhalde. Ama beni kilitlemiş, kördüğüm olmuşum meğerse.
Kuş gibiyim. Ama o kadar çok şey yapıyorum ki :) Oku-yaz-spor , yeni başlangıçlar. Beni destekleyenler öpüldünüz:)
Hem her gün yeni şeyler yapmak için adım atıyorum hem de yaptıklarımı kendi için  yapılabilirte dozunu arttırıyorum.
Oh ...
Doygunluğu ve mutluluğu hissediyorum.

Ancak herşey mükemmel değil tabi ki...,Ufuk kahrediyor sınav öncesi tecribeleriyle- Ben zaten sık sık hasta oluyorum. Yetmezimş gibi üstüme motor çıktı geçenlerde.
Nasıl oldu da hayat gözlüklerimi değiştirdim bilemiyorum. Motorun bana çarptığı gün kusana kadar spordan aldım hıncımı. Kötü bir gündü ama onu da yaşadığım için mutluyum aslında. Çünkü canımın kıymetini ve sevgiyi yaşadım o gün:)))

İmdatttt bana güzel bişeyler oluyor...

4 Aralık 2010 Cumartesi

BÖYLE SIÇRAMAK İSTİYORUM


Kan beynime çıktı. Neden?
İki saat sonra böyle birşeye sinirlendiğim için aptal kız diyeceğim.
Hayat akıp gidiyor. Peki biz kıymetini biliyor muyuz? Hiç sanmıyorum.
İlla kötü birşey mi olması gerek bunu farkedebilmemiz için. Ölüm gibi canımızı acıtan olaylarla mı kırbaçlanmamız gerekiyor. Öteki yanda kişilikmiş, özel hayatmış, özel alanmış ıvır zıvır daha birçok özelleştirdiğimiz istekler için kır sevdiklerini. Hiç ama hiç adım atmak için uğraşmayalım. Anne karnım acıktı, beni beslermisin demek gibi bir şey herhalde.
Neyse nerden nereye geldim.
Esas amacım enseme yapışan şu ağırlıktan kurtulmak ve buna sebep veren şeyleri kafamdan atabilmek için karalamaya başladım.
Basit, boş kan sıçratan sebepler:
-Mutfak dolabından üzerine cam eşyaların düşmesi ve paramparça olması.
-Bir yandan temizlik yaparken bir yandan yeni kazalar olması.
-Ufuğun haddinden fazla okulu önemsememesi.
-Dışarı çıkmak isteyip de evde oturmak zorunda kalmam.
-Kahve yaparken son anda tertemiz ocağa kahveyi taşırmak.
-Aşağıda cam acıkmı diye bakma zahmetine katlanmadan birşeyler silkeleyen düşlüncesizler.
-Evli olduğumuzu unutup  ilişkilerini çocukça yürütmeye çalışanlar.
-Yere tükürenler.
-Yüzüme konuşamayıp arkamdan konuşan özgüvensizler.
-Benden birşey saklamayı becerebildiklerini sananlar.
-Dur sinirlenme denmesi.
-Hadi şu olmuş sende bir telefon açıp kutlayıver denmesi.
-Evin soğan kokması.
-Arada bir bende içmeme rağmen, evin sigara kokması.

Var mı? Başka.
Olmaz mı?

İnsanız, herkesin penceresine göre elbet vardır başka başka sıçramalar....

3 Aralık 2010 Cuma

HAYAT



Hayatta kalmak, yaşamaya karar vermek. Şu an yalnızım ve düşünüyorum. Kendimi, bizi, hayatımızı, herşeyi...Aynı zamanda hatta kalma ile ilgili bir belgesel seyrediyorum.

Bir merdivenin ortalarındayız. Merdivenin alt kısımlarında kalanları unutmam ama gerçek hedefim onlar değildir. Önüme bakarım ve her geçen gün adım atmaya çalışırım. Büyük düşünüp büyük oynanmazsam adımlar ilerlemez. Yalnız kalmak pahasına da olsa.
Zaten hayatta yalnız değilmiyiz. Arkanı dönünce arkadaşım dediğim kişiler bile sadece kendi adımlarnı düşünüyorsa ben neden ilerlemek için yalnız kalmaktan korkayım. Nasılsa sevdiklerim zaten hayatımda. Şu an sohbetimi yaparım işime bakarım.İnsanlar artık o kadar bencil ki ben neden olmayayım. Ben zaten kendime sevdiklerimle hayatıma devam ediyorum. Birileri girer birileri çıkar, nasıl devam edeceği bana değil karşımdakine göre değişir (Ben kendimi, insanları ve hayatı çok seviyorum, bazılarına göre iyi bazılarına göre kötüyüm, canımı iste veriyim ama dürüst ol hayat).

Farklı olma adına sıradan olmayacağım. Büyük düşünüyorum.

1 Aralık 2010 Çarşamba

UÇAR GİBİ



Haydi Betül ben geldim, işim bitti hayatım:)
sesiyle küçük ve sevimli bilgisayarımı kapadım. Ancak şimdi bakma fırsatım oldu. Üzerinde oynamadan o günkü duygularımla...


Bursa -Kent Meydanı

Hava sıcak ama lodos ortalığı kavuruyor yada uçuruyormu demeliyim.Kendime sote bir yer buldum, kahvemi ve suyumu aldım. Arada kafamı kaldırıp ortalığa şöyle bir göz atıyorum. Birileri sağa birileri sola, birileri içiyor birileri yiyor, birileri kavga ediyor birileri gülüyor. Ben ise sessiz; kitabım ve bilgisayarım önümde, kahvem elimde sadece kendimi dinliyor, maziyi düşünüyorum. Maziyi düşünüyorum çünkü ; bugün (yazın 2 saat kadar diğer çocukluk arkadaşlarımında olduğu bir ortamda görüşmüştük) yaklaşık 20 senedir görmediğim geçmişimin güzelliklerinden biri olan,yüzü kadar gözlerinin içi daha da fazla gülen çocukluk, gençlik arkadaşımla kısa bir kaçamak yaptık. Buna vesile olan eşime teşekkür etmeliyim. O beni buralara getirmeseydi bu küçük kaçamağı yapamayacaktık.
Kısa ama dolu doluydu.
Kısa ama muhabbet doluydu..
Kısa ama mutluyduk.
Kısa ama geçmişimiz ve bugünümüz.
Kısa ama biz:)

Teşekkürler Dilek
Teşekkürler Bursa
Teşekkürler Sevgili Eşim.

26 Kasım 2010 Cuma

ESNE ESNEE ESNEEE


"Kişisel Eksiklik Sayısı Altı’nın en belirgin özellikleri kendine dönüklük, kendi çıkarları çerçevesinde gelişmiş amaçlar ve zaman zaman da acımasızlık olarak kendini gösterebilir. Bireysel çıkarların ve hedeflerin ön planda olması, bencilliğin ve egoizmin ortaya çıkmasında önemli bir etkiye sahiptir. Kişisel Eksiklik Sayısı Altı olan insanların duygusal paylaşımlara girebilmeyi, sevdiğini kabul edebilmeyi ve insanlara karşı esnek olabilmeyi öğrenmek temel gereksinimleri arasındadır."

Sıkıntıdan bilgisayar başından o sayfadan o sayfaya gezinirken -msn yaşam- sayfasında burç yorumları, ora bura derken sayıların adınıza ve doğum tarihinize göre hesaplanan test gibi bişeyler buldum.
Bir bakayım dedim, verileri girdim çeşitli yorumlar vardı biride yukarıdaki yorumdu. Başlığıda Kişisel Eksiklik Sayınız.
Okurken hiçde yanlış olmayan çıkarımlar vardı.
Gerçi herzaman burçların veya o tip yorumlamaların zaten herkesin iç dünyasını yansıttığını bir sürü şey yazıp veya söyleyip senin içinden birşeyler bulduğunu ve hah işte gördün mü bak bu beni anlatıyor dendiğini hep duyarım.
Yukarıdaki yorum genel olarak herkeste ratlanan kişisel bir özellik olabiliyor.
Ama dikkatimi çeken haftalar önce bir arkadaşıma 'nasıl esnek olunur' diye sorduğumu hatırlattı.
Evet esnek olabilmeyi öğrenmek güzel olurdu.
Sadece tek birşey arzu ederdim, o lastiğin diğer ucundan tutmak isteyenlerde bir parçacık olsun aynı çabayı göstersin.
Ama özellikle bize zarar veren özelliklerimizi törpülemek zor oluyor. Çünkü; iyisiyle kötüsüyle dile kolay 38 yıl nasırlanmış herşey arkadaş.

Velhasıl kelam;
2 gündür Paul Auster in Görünmeyen adlı eserini okuyorum( bu arada etiketmi yoksa linkmi verilir nasıl verilir biri bana öğretirse yapıcam,o yüzden kusuruma bakmayın).
Birinci bölümde bir paragrafında beni bana tanımlayan (bu adamın kitaplarında hoşuma gidende bu, kendini keşfediyorsun) çok güzel ama bir o kadar da canımı acıtan bir ifade vardı:
Kendi cümlelerimle aktarıyorum.

-İçimde bir öfke kabarıyor, bu ikinci yüzümü ortaya çıkarınca her an patlamaya hazır, kendi öfkemden zevk alan biri olduğumu anlayınca irkiliyorum.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Hayata Çelme Takma Sırası BENDE

35 yaşından sonra güzelliğimi kullanmayı öğrendim sayelerinde.
Ama buna sebep olan ismi olan- olmayan herkese çok teşekkür ederim.
Senelerdir boşu boşuna mı uğraştım diye düşünmüyor değilim. Yani üzüldüm, ezildim, yok sayıldım (sürekli böyle değildi tabi ki) imdat boğuluyorum dedim sesimi duyan olmadı.
Baktım ki hanfendilikle, güzellikle (en azından ben beceremedim) olmuyo arkadaş.
Ne yaptım?
Nasıl yaşadım?
Nasıl uyudum?
Ne yedim ne içtim? Sorgulama başladı yahu, kendimi farketmeye başladım. ( Bu ne demek şimdi kendini farketmek. Acaba sevmek,önemsemek,herşeyi -iyisiyle doğrusuyla- kendimin yaptığını farketmek mi?).

Bugün bakıyorum ( tabi ki son karar bana aitti ve o akıl benim kafamın içinde vardı) sesimi duyurmak için yaptıklarım bazı hatalar yapmama sebep oldu. Bazen büyük, bazen ufak hatalar.
O hatalardan ders aldım ama yeni hatalar yaptım, yaptım, yaptım.
Ama çok güzel günlerimde olmadı değil. Hayatımın güzelliklerine ve güzel taraflarına haksızlık etmemeyeyim. O tarafın getirisi olmasaydı bu gücü kendimde bulamazdım. Sadece bazı şanslılardan değildim. O yüzden sadece ekmek değil  fırınlar yemeği öğrendim:)

Gelelim şu güzellik meselesine;
Belki ters yerden başladım. Yani önce fiziksel güzelliğim için adımlar  ( bu arada eksik bilgi vermiş olmamak için: 30 yaş civarından itibaren hiç yapmadığım kadar işimde çok çabaladım 6-7 senelik uğraşlar özgüven adımlarımı sağlamlaştırma yolunda adım atmamamı sağladı) attım. Tabiki zihinsel ve bedensel sağlıma da ilgi göstermeliydim.  İnsan belli bir yaştan sonra da olsa dengeli beslemeli her açıdan kendisini. Sonra doğru insanlar, doğru kararlar ve doğru adımlar artık şans benim ellerimde.
Bunları yaşamam gerekiyormuş. Bugüne kadar çelme takmaya çalışan ve bundan sonra da çelme takmaya çabalayacaklara öncelikle teşekkür eder, allah kolaylık versin derim.

UNUTMAMALIYIM : HER NE OLURSA OLSUN bunlar ben var olduğum için var (olumlu olumsuz). Hayatı  ve kendimi seviyorum.

18 Kasım 2010 Perşembe

Ya evet evet yaşımız ve tecrübemiz yaşlanıyor. Hele iki üç kadeh de devirince iyice hissediyorsun yaşı ve yaşamı:)

Oğluma annem gibi konuşuyorum, kayınpedere çocuğum gibi akıl veriyorum, bayram gibi günler çocukluğumu aklıma getiriyor. Allahım neler oluyorrrr??

Ancak gönül çocuklar gibi şen ,oğlum gibi enerjik:) Mutluyum. Ama mutsuzda olsam aynaya baktığımda yaşlanmayan içim. Güzel şey yaşlanmamak vesselam.

Lacivert fiyonklu bayram ayakkabılarım, oyuncak farem, bebek doğanım bi yanda bir yanda hayatın gerçekleri...
 Ayılmak, uyanmak istemiyorum

Nerden nereyeeee
aslında aklıma elen annem gibi olmayacağım düşüncesiydi ama gerçekten dalllldannn dala atlıyorum yahuuu.
Oooo yüzden annem gibi olmayacağımı başka zaman dile getirsem daha iyi olacak.

Sevgiler:)))

13 Kasım 2010 Cumartesi

ESSAH MI?



Hayat kulağıma fısıldıyor. o kadar çok şey fısıldıyor ki aslında hiçbirşey duyamıyorum.
Duymayanların dünyasında artık bende duyamıyorum galiba.
Yooook arada bir fark var kafamda o kadar çooook cümleler var kiiii duymakta zorlanıyorum.
Allah  sesleri algılayan ama bunları işine göre yorumlama becerisi vermiş bencil insanlara, hayatı tek başına yaşamayı marifet sayan insanlara kolaylık versin.
Artık kızamıyorum böylelere. Sadece üzülüyorum. Napimmmm???

Eğer hayat karşınıza alçakgönüllü, düşünceli, bilgisini kullanma becerine sahip, gerektiği zaman olgun olabilen insanlar çıkarsa şaşırıp kalmaz mıydınız???

Ama karşımıza böyle insanlar çıkmıyorsa bir sebebi vardır belki. Yeterince pozitif , yeterince kendimize dürüst değilizdir belkiiii...

Yanlış yapıyoruz  galiba veya yapıyorum. Birşeyi farkettim( tabiki bu suyun kaldırma kuvveti gibi önemli bir keşif değil. sadece bugüne özel farkındalığım).
 Hayatımızı seçimlerimizle ve kararlarımızla şekillendiririz. Bize düşen seçimlerimizi karar verdikten sonra değil vermeden önce düşünmek. Evet evet neden üzüldüğümü buldum.


Hayatımızı şekillendirmek bizim elimizdeeeeee...

11 Kasım 2010 Perşembe

İSTİYORUM



O kadar çok yapılası şeyler varki...

Ama bugün yattım- sabahki bir saatlik alışverişi saymıyorum-yattım, yattım. Ne karnımı doyurdum, ne nefsimi.

Halbuki ne çok şey yapasım vardı. Oturamadım, okuyamadım, yazamadım, seyredemedim, konuşamadım.
Öylece  yattım. Gözlerimi kapadım balkondan içeri giren temiz havayı içime çektim, çektim.
Sonra bir baktım. Sahilde çakıl taşlarının üstünde oturuyorum, ayaklarım çıplak. Denizin hafif dalgası ayaklarımı yalıyor.
Ne rahatlacıııı:))
O durgun suyun içinde olmalıyım, vücudumun her noktasında o ılık suyu hissetmeliyim. Sanki sevdiğin birine adım atar gibi süzülmeliyim onun içinde......


9 Kasım 2010 Salı

UMUT


BUGÜN SIKILASIM, ÜZÜLESİM VAR BİRAZ.
DANALAR BOSTANI MI GİRDİ NE??. KOV BETÜL KAKA DANALARI, GÜZEL ŞEYLER DÜŞÜNME ZAMANI.

İçimdeki huzurun büyük bir parçası olan oğlumu düşündüm. Bebeklik günleri aklıma geldi. İlk iki yılımız zor ama çok zor geçti.
Uykusuz geceler,yemek yerken kusma nöbetleeri veee geç konuşan bir bebeğim vardı.

 Geç konuşmaya başlaması güzel diyaloglara sebep oldu.

Henüz tam kelimeler yoktu.Yaklaşık 10-15 kelimeyi tam olarak söyleyebiliyordu.
Mesela her akşam pencere pencere dolaşıp dışarı bakma seansımız vardı. Diyeceksiniz ki neden?
Çünküüüüü pööööö her akşam gelir ya:)) (çöp arabası)

Ufuk yani oğlum amcasını çok sever. İlk söylediği kelimelerden biri onun adıydı. Amcamızın adı Özgür. Ama benim canım oğlum Agah dedi uzun zaman.

Çok sevdiğim arkadaşlarımdan Jale nin adı Minaydı:)

Birde: - mu(bu) he(gösterdiği şeyi kastediyor) ben he. Açılımı: Bu benim .....dir.

Bir gün işten çıkmıştım. Oğlumu da işyerimin yakınındaki yuvasından alıp; arkadaşlar,öğrencilerimiz ve biz küçük servis aracına bindik. Biraz sonra bir ciyaklama :
- Annnneeee biaz  kenara çekilsene kıkıştımmmmmm(sıkıştım) yaaaa.
Bugün hala arkadaşlarımızla sıkışık bi yerlerde kıkıştım kelimesini kullanırız:))

Yine bir akşam saatleri ben galiba mutfaktaydım. Bulaşıkları makinaya yerleştiriyordum. Salonda bir ses :
- Annne çabuk ol avrukayası başladı.
-Ne başladı oğlum.
-Av-ru-ka-ya-sı baaaak
televizyona baktığımda avrupa yakasının başlamış olduğunu gördüm:))

ONLAR ERMİŞ MURADINA BİZ ÇIKALIM KEREVETİNE

4 Kasım 2010 Perşembe

KAFAYA YARDIM



Çocukla çocuk olacağım işte.


Ben de insanım di miii???
38 yaşında olmam oğlumla kavga etmeyeceğim, onunla laf dalaşına girmeyeceğim ve laf anlatmaya çabalamayacağım anlamına gelmez di miiii???
Sonuçta oğlum, arkadaşım,eşim....veya kendim.  iyi olmadığını düşünsem uğraşmam    di mii??
Ufak bişey ya ufak bişey. Oğlum bile benim somut (asla duygusal değil) elle tutulur istediğim şeyi yapmıyorsa
benden bu kadar.
Yeter
Adım at betül adım at betül
betül yoruluyo ama
biri çabalıyorsa ve de istediğini açık bir şekilde sunuyorsa bu çocuk bile olsa kendi kapasitesi doğrultusunda neden yapmaz kiiii?? (büyük düşüncesizlere diyecek daha çok şey var ama onunda sırası gelir elbet)

Sağlıklı düşündüğümü düşünüyorum.
Kendimi geliştirmek için çaba gösteriyorum (zihinsel-duygusal ve bedensel olarak)

Hayatı, insanları ve yaşamayı hele kendimi çok seviyorum.
Ama isyan etmek utandırıyor beni (hele sen psikologsun sesleri kulağıma gelir gibi olunca)

 Eyyyyy güçler, sen herkese yaşına göre düşünceli olmayı öğret (en azından yol göster)
Sırf benimle olmayacak,yardım gerekiyor.



3 Kasım 2010 Çarşamba

ACEMİ

Acemiyim, hem de oldukça...
Okuyorum,geziyorum,spor yapıyorum,seviyorum ve seviliyorum. Ama yazma konusunda oldukça acemiyim.
Daha anne karnından çıkmadım bile.
Birşeyler eksikti.
Ne ne ne ne soruyordum,bulamıyordum. Bir gün yoğun yoğun duygularla boğuşurken, bir arkadaşın kapısını çaldım.
Açmasını hiç beklemiyordum. Sadece ben birisiyle konuşmak istiyordum. O aralar acıkmıştım konuşmaya,paylaşmaya.
O bana kocaman açtı kollarını.
Veee beni yüreklendiren,fikir veren kalbimdeki adam seni seviyorum.
Teşekkürler her şey için :)
Teşekkürler hem uzağımda hem de çok yakınımdaki kadın, teşekkürler her anımda yanımda olan sevdiklerim, beni sevenler.